Anma Günü’nde Türkiye’den hikayeler

27 Ocak Holokost Anma Günü geliyor. Bu dönemde, insanlığın kendine ne kadar cok zarar verebiliceğini hatırlamamız gerekiyor. Milano’da, mesela, insanların ölüm kamplarına sevk edilmek için hayvanlar gibi trenlere yüklendiği Stazione Centrale’nin 21. peronunun olduğu yerde bulunan Shoah Anma Müzesini ziyaret etmeye gidilebilir.

Dehşetli hatıralarda boğulurken, ‘Dürüstler’in hikayeleri gibi insanlıkla barıştıran, teselli edici hikayelere de ihtiyacımız var; Sadece Yahudi oldukları için zulüm görenleri kurtarmak için İtalyan Dürüstleri arasında yer alan ve bisikletini de bu uğurda kullanan Gino Bartali göze çarpıyor.

kamondo merdivenleri
Kamondo Merdivenleri

Başka güzel hikayeler Türkiye’den de geliyor. Son zamanlarda okuyabildiğim Ayşe Kulin’in Nefes Nefese ve Zülfü Livaneli’nin Serenad romanlarının aracılığıyla öğrendiğim hikayeler.

Birinci eser, yurtdışında, özellikle Fransa’da, Nazi deliliğinin döneminde bazı Türk diplomatlarının eylemlerini konu alıyor. Bu kahramanlar; insanların tehcir edildiği trenlere binerek ve toplama kamplarının içine sızarak, onları kurtarmak için kendi hayatlarını tehlikeye attılar ve hatta sahte evraklar düzenleyerek birçok Türk Yahudileri’nin vatandaşlıklarını ispat etmek için ellerinden gelenden de fazlasını yaptılar.

Atatürk ve İsmet İnönü’nün önderlik ettiği Türkiye’nin başka bir güzel eylemi de, Livaneli’nin anlattığı gibi Yahudi Alman entellektüel ve bilim adamlarını ağırlayıp onlara üniversitelerde ögretmenlik yapma imkanını armağan etmekti.

Bu hikayelerin üzerimde bıraktığı olumlu etkilerden dolayı Türkiye’de yaşayan Yahudiler’in tarihi hakkında  daha geniş bilgiye sahip olmak istedim.

1400’lü yılların sonlarına doğru, Osmanlı İmparatorluğu’nun İspanya ve Portekiz’de hüküm süren hoşgörüsüzlükten kaçan on binlerce Sefarad Yahudileri’ne kol açtığı zaman, Yahudi milletine yapılmış ilk büyük iyilikseverlik emsalini görüyoruz. İstanbul’da yerleştikleri semtlerinden biri Galata’ydı.

Hakikaten, nerdeyse yüz yıl önce yeni doğmuş Türkiye Cumhuriyeti tarafından kurtarılan hayatlar yine on binleri buldu; antisemitizmi açıkça kınayarak, Türk topraklarından geçiş için gerekli vizelerde kolaylık sağlayıp Doğu Avrupa ve Balkanlar’dan gelen Yahudilerin Filistin’e doğru kaçışına destek verdi.

Binario 21.jpgGeçmiş hakkında bilgi toplarken, bahsedilmesi gerektiğini düşündüğüm bazı üzücü olaylar da karşıma çıktı. Türk Devleti, ülke sınırlarının içine girmek isteyen mülteci Yahudilerin sayısına, diplomatik sebepleri öne sürerek bazı limitler koymuş. Ayrıca, Yahudi Türkleri’nin kendi kültürlerini hayatta tutmasında artan zorluklardan; 1934’teki Trakya Olayları’ndan; İkinci Dünya Savaşı’na girme olasılığına karşın getirilen ve özellikle azınlıkları vuran Varlık Vergisi’nden; Yahudi topluluğunun da mağdur olduğu Eylül 1955’teki İstanbul Olayları’ndan da bahsetmek gerekiyor.

Günümüzde de, 2010’deki Mavi Marmara olayı gibi, belirli olaylar meydana geldikçe Türkiye’de Yahudilere karşı tavırların daha çok arttığı göze çarpıyor.

Sonuç olarak, utanç trenlerinden başka, delirmiş Avrupa’nın kalbinden İstanbul’a giden bir özgürlük treni olduğunu hayal etmek ya da Haydarpaşa Garı’ndan Küdüs’e doğru kalkan vagonları düşünmek, insanlığa sağlıklı güven dozunu yeniden aşılamakta bize yardım ediyor, bu Ocak ayının hüzünlü sonlarında.